3 kedi ve 2 balığın anası. Kızım Ege 4 yaşında bir siyam kedisi. İsmi egenin her karışına olan aşkımdan geliyor. Büyük oğlum Gümüş 2 yaşını doldurmak üzere olan bir silver shaded scottish fold. Benim çekingen çocuğum. Küçük oğlum, yumurta sarım da Efe. Efe Gümüş'ün başka bir dişiden olan yavrusu ama benim anaç kızım onu 5 aylık olana kadar emzirdi kendi bebekleriyle beraber. 2 de japonyalı balık besliyorum. Kedi Sözlük'ün ilk üyelerindenim. Çok kedili bir hayatım var.
ılk ankara zirvemiz harikaydı. gönül isterdi ki bu şenlik ve devamında da ikinci zirveyi düzenleyebileyim ama malesef ankarada değilim bu tarihte. yok mu bir anayiğit sözlüğü bir araya getirecek? anayiğit diyorum dikkat çekerim, feminist tarafım her yerde asdgj
allahım ben bunu oğlum yetişkin mamasına geçmeden önce yaşadım. biri fit32 biri kitten yiyordu o zaman. en son baktım olacak gibi değil ikisini birbirine karıştırdım. ancak şöyle yapılabilir. her gun öğün hesabi ile gramla mama verilir her kedi kendininkini yer. onu da 2 kedide tutturmak benim adıma çok zordu, denemedim bile.
annemiz hala gelmedi.. gümüşle beni de çiftleşmek istiyoruz diye ayrı odaya koydular. çok özlüyorum kankamı. nerde bu kadın ya? gelse de çözse şu sıkıntıları..
girileri silinmiş, artık sözlükte yazmayan eski bir yazar bozuntusu. kimse kimseyi tecavüzcüyle, çocuk istismarcısıyla aynı kefeye koyamaz. sözlükte her düşünceden, her renkten insanın bulunması tabi güzel. ama bu çok farklı bir kulvar.
eniştemin alerjisi sebebiyle ev arkadaşımın erkek arkadaşına emanet ettim geldim evlatlarımı. tam 9 gün oldu burnumda göbeklerinin kokuları var. son 5 gün. sarılıp bunaltmak istiyorum ikisini de en kısa zamanda.
kapalı kapı kediler için bir cazibe merkezi gibi. ardında yaş mamalar, kedi ödül mamaları, oyun parkları var diye bir hayal dünyası içindeler bence. asla tahammül edemiyorlar
sonu olmayan alışveriş şekli. bir noktadan sonra insan kendi için alışveriş yapmak yerine kedisi için yapmaya başlıyor. yeni tasma mı alsam, şu taşıma kafesi ne güzel, ay şu oyuncakla oynar mı acaba diye diye delirmeye başlanıyor. eheh
ah çok tehlikeli çok. kedilerde yabancı cisim yutma olayı çok büyük problemlere yol açabilir. nitekim missgaiganın girisi de bunu gösteriyor. meraklı bebekler bunlar, dikkat etmek lazım. hiçbir problem olmamasına aşırı sevindim.
19. sıraya düştüğümüz liste. 14. sıradan girdiğimiz listede yavaş yavaş geriliyoruz. aralık ayında daha öne geçmek sözlükçe temennimiz. önümüze aldığımız sözlüklere bir göz attım üzüldüm açıkçası. pamuk eller klavyeye yazarlar.
ağustos ayı içinde oldu her şey. toplam 9-10 günlük korkunç bir süreç. ege normalde ben kapıyı açar açmaz gelir kendini yerlere atar. eğer bunu yapmıyorsa bir sıkıntı var demektir. yıllardır hep böyleydi. yeni doğum yapmışken bile vazgeçmedi bu huyundan. bu 9 günün ilk günü işte bunu yapmamasıyla başladı her şey. bir gariplik olduğunu fark ettim ama çözemiyorum bir türlü. o gün sürekli dedim zaten arkadaşlar egemde bir sıkıntı var diye.
halsiz, keyifsiz, kolunu kaldırmaya dermanı yoktu kızımın. zaten akşamına kusmaya başlayıp bağdat marka köri baharatının ambalajını çıkardı önce. ilk görünce aklım yerinden oynadı ama yuttuğu şeyi çıkarıp da midesini boşaltınca biraz rahatladığını gördüm ve dedim ki biraz daha bekleyeyim. önce kumuna gitti çılgınca ishalli bir kaka yaptı. fakat keyfi ve fiziksel haliyle ilgili her şey yolunda görünüyordu. geceyi geçirip sabah veterinere götürmeye karar verdim. o ara yaz okulu final dönemi, balkonda ders çalışıyoruz. arada bir egeye gidiyorum bakıyorum ama yatıyor, uyuyor ve garipsemiyorum durumunu. gece saat 1e gelirken elime alıp kaldırıp enerjisi yerinde mi diye yere koymamla beraber küt diye devriliyor kızım. denge kontrolü sağlayamıyor. yürümeye mecali yok, bacakları tutmuyor. ve birkaç saatin içinde oluyor bu değişim. sabahtan geceye süzülüp minnacık kalmış.. hemen durumu için çözüm bulmaya çalışıyorum ama erzincan gibi boktan bi memlekette gecenin o saatinde ara ki bulasın o çözümü. aradığım veterinerlerden biri bana ellerini aç dua et sabaha kadar bi şey olmasın, sabah da 9-10 gibi bakarız diye bi cevap veriyor. ev arkadaşım, ben, ev arkadaşımın sevgilisi internetten 24 saat ulaşabileceğimiz türkiyenin her yerinden milyon tane veteriner hekime ulaşmaya çalışıyoruz. ne yapmalıyız, sıkıntı ne olabilir diye. el kol bağlı, erzincanda o saatte yapılabilecek hiçbir şey yok. en son istanbul ve ankara'da iki veteriner hekim bize diyor ki, ultrason çekilmesi lazım, bağırsaklarda problem olabilir ambalajdan ötürü. arıyoruz erzurum hayvan hastanesini röntgen cihazımız bozuk, 3 ay sonra gelecek diyorlar. karsta röntgen var cihazı var ama karsa götürme imkanım sıfır, hem baryum sülfat temin etmem lazım röntgen için hem karsta nerden bulunur bilmiyorum hem de gecenin o saatinde erzincan karsa gitme ihtimalim sıfır çünkü araç yok. mutlaka bir şey yapabilirler diye düşünüp erzurum hayvan hastanesine sabaha karşı 5te binip gidiyorum. yürüyememesini de şöyle açıkladı bu arada aradığımız istanbuldaki veteriner. hem 5 yavruyu emziriyor, hem kusarak hem de ishalle vücuttaki besini kaybediyor ve vücut en son tüketecek besin bulamayıp kaslara yüklenmeye başlıyor. besinsiz kalan bir insanın baş dönmesi, yürüme bozukluğu yaşaması ile örneklendiriyor. neyse, erzurum hayvan hastanesinin ilk hastası oluyoruz sabah. tüplerce kan alınıyor kızımdan. her yeri delik deşik. boynundan bile alınıyor. kocaman bir delik boynunda, üzeri bantlı. öksürmeye kusmaya çalıştığında kan geliyor boğazından. görüntü hala karabasan gibi gözümün önünde. testlerde hiçbir sıkıntı yok. her şey normal. her şey negatif. en son fip ihtimali üzerinde durulup corona için test yapmaya karar veriyoruz. o arada iki tane serum takılıyor kızıma ve halsiz bitkin şekilde masada yatıyor öylece. ben zaten kolum kanadım kırık, ya corona pozitif çıkarsa bu fipin ilk evresiyse diye kendimi yiyorum. ağlamak istiyorum ağlayamıyorum. boğazımda kocaman bi yumru. oturup hastanenin bahçesinde kaldırıma sigara içiyorum. o arada sonucu bekliyorum. sonuç geldi diye beni içeri çağırıyorlar suratlar asık. corona pozitif çıkıyor. yaşadığım yıkımı, üzüntüyü, kendimi öldürme isteğimi kelimelere dökerek anlatmam mümkün değil. ambalaj yuttuğu için mi böyle oldu diye zehirlenme şüphesiyle götürdüğüm kızım corona pozitif çıkıyor. fip başlangıcına dair hiçbir fiziksel belirti yok ama o korku kızım o haldeyken bir kere düştüğü için aklıma, kafayı yeme raddesine geliyorum. en son hatırladığım 12 tane veteriner hekim ve adayının çember şeklinde etrafımda olduğu ve benim ortalarına geçip onlara kesin fiptir diyemeyiz değil mi diye hüngür hüngür ağlamam.. hastanenin içinde attığım bin tur, ilaç için serum için test için onaylarım gidip gelmelerim hiçbiri hala yok aklımda. anlatamam korkumu, üzüntümü. dünyanın tüm yükünü omuzlarıma almış gibiyim o an. neyse. beni sakinleştiriyorlar. kedilerin çok ciddi bir kısmı zaten bu virüsün taşıyıcısı, fip için hiçbirtemel belirti yok, bu durum bağırsaklarıyla ilgili bir sıkıntıdan kaynaklanıyor olabilir diye. hala röntgen çekilemedi tabi o ara, cihaz bulunmadığı için. bana karsa götürüp sonuçları alıp geri gelebileceğimi söylüyorlar ama karsa gitsem dönüşte hastaneye yetişemeyeceğim çünkü araç yok. kalacak yerim yok karsta erzurumda, ege o haldeyken onu yollarda perişan etmekten korkuyorum. en son diyorum ki erzincana döneyim tedavi reçetemizle. 6 günde 37 tane iğne yazılıyor minik kelebeğime. o arada prebiyotikler, her gün haşlanmış tavuklar, et suyu, tavuk suyu, paket paket yaş mama. elimle parmaklarımla besliyorum her gün onu. evden burnumu çıkarmıyorum bir şey olur diye. ilk 4 gün hiçbir değişim yok. ben sürekli fip odaklı olduğum için karnını, burnunu, ağzını ve benzer yerlerini kontrol ediyorum. acaba fipin ilk evresi mi diye. kendimi ikna etmeye çalışıyorum. 5. günün sonunda kendi kendine gidip mamasını yemeye suyunu içmeye başlıyor. evdeki bayram havasını görmenizi çok isterdim yazarlar. allah hiçbirinizi kediniz mama yiyip su içiyor diye havalara uçacak duruma düşürmesin. 6 gün iğnelerin son gününde nerdeyse normale dönmüş durumdaydı kelebeğim. tam olarak iyileşmesi 10 günü buldu. 10 günün sonunda her yeri iğnelerden delik deşik, boynunda kocaman bir delik, bacaklarında boynunda kan almak için tıraşlanan tüysüz yerler olsa da, hayatımız bir parça daha normale dönüyor. o dönemde en çok korktuğum, bağışıklık sistemi zayıfladığı için antikorlarının savaşmayı becermeyip fip değilse bile coronanın mutasyona uğrayıp da fipe dönmesiydi. sürekli bağışıklık yükseltmeye çalıştım o yüzden. allah ondan alsın bana versin bu hastalığı dedim hep. çok kötüydüm ya çok kötüydüm. 1000 liraya yakın tedavi tuttu, cebimde beş kuruş param kalmadı. parasızlık mesele değil, bir sıkıntı daha çıkarsa karşılayamam korkusu çok fena. hoş, dünyanın en harika adamıyla beraberim, hep destek oldu maddi manevi. hakkını ödeyemem. neyse, 10 gün sonra hayatımız yavaş yavaş normale dönmeye başladı işte. şimdi bir corona annesiyim. taşıyıcı olarak kalsın da, gerisi hiç önemli değil. on günün içinde bir kere bir şişe şarap aldım kendime, yoksa ne uyuyabiliyor ne de sakin kalabiliyordum. en son şişe bittiğinde ege sana bir şey olursa ben ne yaparım diye bağıra bağıra ağladığımı hatırlıyorum.. allah hiçbirimizi sevdiklerimizle sınamasın.
şimdiyse her şey yolunda. kızgınlığa girip koca bile istiyor kelebeğim. hastaneye gittiğimiz gün 1.9a düşen kilosu şimdi 3.6ya kadar çıktı. göbek bile yaptı göbek. gece saat 2 buçuk dedik mi oğlum gümüşle beraber gece antrenmanına başlıyorlar. evlatlarım benim. hep var olun
2 aydır falan her gün rahatlıkla on kere dinlediğim şarkı. bütün dünyaya bi şarkı ve video klip izletme şansım olsa bunu seçerdim öyle kafayı bozmuş durumdayım. hem duygularımı daha iyi anlatan bi şarkı yok hem de tuna kiremitçi beyin tövbe estağfurullahlık bir gülüşü var. klipte de hafif flört bi tavır var sena şenerle. çok hoşlar. her izlediğimde gülümsüyorum.
şuan için kedisi olmayan kedicilerden. daha önce kedi bakmış tabi. bugün ankara buluşmasına benden sonra ilk gelen yazarımız aynı zamanda. çok tatlı ve naif bir kadın. tanıdığım için çok memnun oldum
saçma sapan sorularla saçma sapan çıkarımlar yapan ama girdap gibi içine çeken testlerdir. ne kadar işsiz olduğunuzu görmek istiyorsanız hemen saatinize bakıp bir teste başlayın. zincirleme devam eden test bataklığına saplanmadan çıkabilirseniz ne mutlu, ben kendimi hangi mutfak eşyasısın testinde buldum az önce. tövbe ya rab.
3 aylık kedi 5 , 6 aylık kedi 10, 1 yaşındaki kedinin ise 15 insan yaşında kabul edilir. 2 yaşındaki kedi 24, bundan sonraki her yaş için 4 yaş ilave edilerek kabaca bir hesaplama yapılabilir.
yani;
1 yaş (15)
2 yaş (24)
3 yaş (28)
4 yaş (32)
5 yaş (36)
6 yaş (40)
7 yaş (44)
8 yaş (48)
9 yaş (52)
10 yaş (56)
11 yaş (60)
12 yaş (64)
13 yaş (68)
14 yaş (72)
15 yaş (76)
16 yaş (80)
17 yaş (84)
18 yaş (88)
19 yaş (92)
20 yaş (96)
kedimi sahiplenmeden evvel başka bi ilan için tam 2 saatlik yola araçla gittim. yaşlı bi teyze bütün akrabalarıyla küsmüş sırf bu evdeki kedilere bakabilmek için bu soğuk evde yaşıyorum dedi sokağa çıktık dışarda beslediği kedileri de gösterdi. ilandakini sorunca, ha o mu o geçici yuvasında falan diye geveledi. apartmandakilerle ettiği kavgayı anlattı... kıyamadım yine de bir kahvesini içtim kedi maması almıştım bagajdan çkardım ona verdim.. en son bana, acun u ara benim evim ısınmıyo kaloriferlerimi yaptırsın, sen ara bana randevu al teyzemi tanır, dedi. yorumlamam bu kadar.
2 aylik prenses victoria hanimefendi kuru mamayi yesin diye atmadigim takla, kendim yiyormusum gibi yapmadigim taklit kalmadi. mama kabinin yanina çömelip bekleyince neredeyse tüm kaseyi yalayip yutuyor. saçma bir aliskanlik kazandirdim, nasil basardim bilmiyorum.
ülkede hiçbir konuya profesyonel yaklaşamadığımız gibi bu konuda da çuvallamış durumdayız. bu yüzden de dünya kedi federasyonları'na gebe kalmış şekilde yolumuza devam ediyoruz. safkan ırkları korumak adına yapılan çalışmalar, soy takipleri, safkan ırkların devamını sağlamaya yönelik çalışmalar, eğitimler, seminerler. renk kodları, uyumları, ırk özellikleri, kedileri sosyalleştirmeye yönelik eğitimler. ama biz hala "yetiştiriciler ölsün" modundayız. bu kafayla da zaten safkan ırklarımızı koruyamadık. ankara kedisi sarmanla çiftleşti, van kedisi tekir ile. bütün kedilerimiz alaca bulaca. şimdi üniversiteler uyandı, çiftlikler falan oluşturup türk kedi ırklarını korumaya yönelik çalışmalar başlattılar, sağlıklı olanları seçip üretmeye başladılar ama çok geç kalındı . yine de hiç yoktan iyidir.
he bu arada kedilerimizin ırkını da koruyamadık, tescilleyemedik, ankara kedisi kıbrıs rum kesminin afrodit kedisi olarak dünyada yer buldu. van kedisi japon bobtail olarak, ankara kedisi amerikan maine coon veya honey bear olarak karşımıza çıktı. ne zaman birileri profesyonel bir çalışma içine girdi hemen taşladık.
sizler hala yetiştiriciler ölsün modunuza devam edin, cahilce yaklaşımınızı sürdürün. insanlar profesyonelce bu işin üstesinden geliyor, dünya üzerinde uzman kedi hakemleri yaratıyorlar, kedilerinin ırklarını koruyorlar ve ırkların devamını sağlamak adına birçok çalışma yapıyorlar. dünya üzerinde 1 tane allbreed türk hakem var mı? tabi ki yok. bu kafayla da olamaz zaten, olsa maazallah sokakta saldırırız sen nasıl olur da profesyonel kedi hakemi olursun diye?
ben bu tür çalışmaları sonuna kadar destekliyorum. türkiye'ye yurt dışından işin uzmanlarını getirtip eğitimler düzenleyen, seminerler veren derneklerin de yanındayım. kusura bakmayın ama herkes istediği ırk kediyle aile olmakta özgür. emeğe de saygı duymak lazım. yetiştiriciler kedici değil, sadece sizler kedicisiniz değil mi?
bugün yeniden fark ettim ki, gerçekten de bu mantar illetinin henüz başındayken elma sirkesi ve bir parça pamuk bir haftaya kalmadan sorunu kökünden çözüyor.
daha önce ketoral şampuan deneyimimiz olmadı, olmasın diye de çırpındık.
çünkü malumunuz bir kediyi yıkamak, hele ki şampuanla yıkayıp durulamak bilinen en etkili işkencelerden,
bu sebeple evdekilere "hayır durun önce elma sirkesi deniyoruz gençler" diye direktiflerimde ısrar ettim, iyi ki etmişim.
ilerlemeden yakaladık önünü, ardını bu bıyık diplerindeki mantar illetini.
yıllar yıllar önce de bir yavru kediyi bildiğimiz hacı şakir sabunla yıkayıp, durulayıp pakladıktan sonra pamuklara sarıp sıcacık kucakta uyutma deneyimim olmuştu lakin bu bahsettiğim yıllar öncesinin yavru kedisi ağır mantardan muzdaripti, ağlaya ağlaya kesin ölecek gözüyle bakıyordum,
neyse ki muhteşem halam "dur bir yahu pisi, ölmeez beni dinle hacı şakirle sımsıkı bir yıkayalım, güzelce kurutalım sabah ola hayrola" dedikten ve yıkadıktan sonra o kesin ölecek dediğim yavru ertesi günün öğleden sonrasına kadar uyuyup, iştahı açılınca hacı şakir adlı sabunumuza da güvenmeye başladım.
lakin yine de ilk göz ağrım elma sirkesidir, mantar hadisesi fark edilir edilmez.
belki işine yarayanlar olur diye yazmadan geçemedim.
siyam kızım var, babam sayesinde karşıma çıktı ve enerjisinden büyülendim. scottish oğlum var, güzelliğine vuruldum. ukraynada bir üreticinin evinden birçok kedi arasından seçilerek geldi benim evime. ve evet güzelliği beni benden aldı. siyamımın köpek bakıyor hissi yaratması, benimle konuşması, bir gölge gibi arkamdan ayrılmaması, scottishiminse tam türünün özelliklerini taşıyıp oyuncu olması, gözlerinin fıldır fıldır yaramazlık araması, yuvarlak portakal kafası, yemeğe olağanüstü düşkünlüğü beni benden alıyor. her insana uygun bir kedi cinsi olduğuna inanıyorum. benimki scottish fold ve siyammış, tecrübeyle öğrendim. başka kedilere de bakmama rağmen bu böyle. illa cins kedi olsun gibi bir iddiam da yok, mesela iran kedisi bakmakta biraz zorlanırdım. biraz hantal, uykucu, sağlık problemi yaşamaya burun yapısından dolayı daha müsait vs vs. cins kedi bakmayan kedicilerin kafayı bu kadar bize takmasını biraz saçma buluyorum. kediseverlik yapmaya çalışırken cins olanları harcıyorlar gibime geliyor. cins kedi besleyen insanlar tekir de bakarım sarman da diyorken, bakmayanlar tutturmuş allah tutturmuş. ya arkadaş hepimiz bakalım kedi olsun bizim olsun ne fark eder. başlık sahibine ithafen değil tabi bu cümlelerim, genel konuşuyorum bu konuda çok doluyum.
aynı kafeste birbiriyle anlaşabilen ve kafesle beraber ağırlığı 8 kiloyu geçmeyen iki kediyi kabin içinde taşımak mümkün. kedimizin biletini alabilmek için, aşılarının tam olduğunu veteriner hekim imza ve kaşesiyle gösteren bir aşı karnesi ve yine veteriner hekim tarafından verilen, kedinin x tarihinde yolculuk yapmasında sağlıkla ilgili bir problem olmadığını belirten onayı istiyorlar. 8 kiloyu kutuyla beraber geçmeyen bir kedi için bilet fiyatı 70 türk lirası. 8 haftadan küçük veya anne sütünden kesilmemiş yavru kedi/köpek ve emziren anneler ile 8 haftadan büyük, 12 haftadan küçük kediler veteriner onayı olmadan taşınamıyor. kargo kompartımanında aynı kafes içinde bir anneden doğmuş, 8-24 haftalık, en fazla üç hayvan taşınabilmekte. hamile kedi taşımak zaten doğal olarak yasak. uçuştan en geç 6 saat önceye kadar rezervasyon yapmak gerekiyor. daha sonra kabul edilmiyor. zaten en mantıklısı bileti alır almaz rezervasyonu yaptırmak çünkü her uçuş için belli bir evcil hayvan kotası var. genelde dolmuyor ama işi garantiye almak gerek. kedimizin veye kedilerimizin check in ve kilo ölçü ile bilet işlemleri check in kontuarlarında yolcu ile birlikte yapılıyor. sadece ücretin ödendiği yer havalimanı içinde farklı. eğer evcil hayvanla seyahat ediyorsanız, 1 saat önce alana gidiyorsanız 2 saat önce gitmeniz en mantıklısı. işlemler her zaman tıkır tıkır yürümüyor. ayrıca x ray cihazından kedinizi çıkarıp kutuyu bir kere boş olarak geçirmeniz isteniyor güvenlik açısından. bu yüzden eğer takabiliyorsanız en mantıklısı bir vücut tasması takmak suretiyle yola çıkıp kendimizi garantiye almak. çünkü gürültü, kokular, insanlar kedimizi strese sokabiliyor. taşıma kafesi konusuna gelecek olursak, pet shoplarda 30-40 liraya satılan bildiğimiz plastik taşıma kutularının ölçüleri uçak yolculuğu için uygun. ama bir büyük boyunu, farklı modelin bir tık büyüğünü almak gibi bir hata sakın yapmayın. çünkü koltuk arasına asla sığmıyor. o yüzden ben kedili uçak yolculuklarımda kutuyu koltuk arasında tam sıfır sığdırıp ayaklarımı da kutunun üzerine koyuyorum. o ölçüler ve bahsettiğim kutular sıfıra sıfır düşünülerek yapılmış bence, dışına çıkmayın. yolculuktan en azından 1 saat önce mamayı suyu kaldırın önünden ki yolculuk esnasında strese girip kusma ihtimali olmasın. bunun dışında da önemli bir husus yok zaten, rahat rahat gidiliyor.
geri dönüş girim bu tabletle olsun istedim. haftalarca geçmeyen mantarı tam 6 günde geçiren, 10. günde mantarlı bölgelerde yeniden tüylenmeyi başlatan, ulan acaba benim bacağımda çıkana da faydası olur mu diye kendimde de denediğim ve ona bile fayda eden efsanevi ilaç. kullanım şu şekilde : bir adet ecosin tableti maksimum 2 litre suyun içine atıp tableti eritiyoruz. daha fazla su kullandığımızda etkisini tamamen kaybediyor. ben 2 kedim için 750 mililitre suda erittim. ve gayet de yetti. daha etkili yoğunluk için su miktarını ne kadar azaltırsak o kadar iyiymiş. bir kedi için yarım litre gayet yeterli oluyor tüm vücuda. ben püskürtmeli bir sprey şişesi edindim. hiç kullanılmamış, içine daha önce başka bir kimyasal girmemiş bir şişe tercih ettim. evet nerde kalmıştık. tableti atıyoruz suyumuzun içine ve 20-25 dakika öylece bekliyoruz. tablet çözünüp suya karışsın ve etki göstersin diye. sonra ecosinli suyumuzla kedimizin önce mantardan kabuklanmış, tüy dökmüş, kızarmış, açılmış olan yerlerini ıslatıp keseliyoruz. daha doğrusu peeling yapar gibi hafif hafif hareketlerle iyice yediriyoruz. ben şu pofidik banyo lifleri oluyor ya, onlardan minik bi parça kesip onunla yaptım bu işlemi. ıslatıp ıslatıp keseliyoruz kediciğimizi. tabi abartmadan tahriş etmeden yapıyoruz. anladınız siz işte. vücudunun her yerine bu şekilde uyguluyoruz ecosinli suyumuzu. tüy olan dökülmeyen yerleri tüyün üzerine değil direkt deriye gelecek şekilde uygulama yapmamız lazım. ve tüm vücut bittikten sonra hiçbir durulama kurulama yapmıyoruz. tüm suyu kullanıyoruz. su hazırlandıktan sonra maksimum 24 saat içinde kullanılmalı. uygulamadan önceki 5 gün boyunc başka hiçbir ilaç, krem, aşı vb olmaması lazım. eğer bu tarz bir tedavi denendiyse kedimizi 5 gün bekletmemiz gerekiyor. suyu tüm vücuda dediğim şekilde komple yedirip sonra bırakıyoruz. yalayabilir, yutabilir kendini yalarken. hiç sıkıntı yok. kimyasal bir ilaç olmadığı için problem yok. aslında vücuttaki mantarı yiyerek beslenecek başka bir mantar vermiş oluyoruz kedimize. kendisi de aslında bir tür toprak kökenli mantar,fakat sadece zararlı bakteri ve mantarları yiyerek besleniyor.deri üzerinde beslenecek zararlı bir mikroorganizma kalmadığında hiçbir yan etki göstermeden vücuttan atılıyor. 5 gün sonra kabukların yumuşamış, kızarıklığın azalmış olması gerekiyor. toplam yaklaşık 10 günde etkisini net şekilde görebiliyoruz. eğer ağır derecede mantar geçiriyorsa 2. uygulamayı da 14 gün sonra ilkiyle aynı şekilde yapıyoruz. ikinci uygulamadan sonra geçmeyen mantar yok galiba. inanılmaz efektif çünkü. tarım ve hayvancılık bakanlığından onayı var. içeriği pythium oligandrum isimli mikroorganizma. ben bir adet tableti 50 liraya temin ettim. birkaç gün sonra ikinci uygulamayı da yapacağım. oğlumda inanılmaz ilerlemiş durumda çünkü. çok ağır geçirdi o. hala bazı yerlerini kaşıyıp kanatıyor. kızımda ise hiç gerek kalmadı. boş tedavileri, zaten gelişmiş mantarı iyice artıran mantar aşısını, eczanelerde satılan kremleri, sirkeli suyu falan sollayıp geçer bir şey. 9 hafta geçmeyen mantarı geçirdi resmen. olağanüstü tavsiye ediyorum. aynı sıkıntıdan muzdarip olan kediciler buyursun alsın.
dolu olduğum bir diğer konu. sokaktaki yaşam şartlarına uyum sağlamayı başarmış, sağlık problemi olmayan bir kediyi eve getirip kapatmayı çok saçma buluyorum. ya arkadaş yuva ihtiyacı olan, dışarda yaşayamacak ve hiç sokak görmemiş zaten bir sürü kedi varken sırf kendi zevkin için neden alışanı alırsın ki? çok minik olur, annesi olmaz, yaralı, bakımsız ve muhtaç olur amenna. ama aksi durumu çok mantıksız buluyorum. doğal düzene gereksiz müdahale olarak görüyorum.
siyam kızım var, babam sayesinde karşıma çıktı ve enerjisinden büyülendim. scottish oğlum var, güzelliğine vuruldum. ukraynada bir üreticinin evinden birçok kedi arasından seçilerek geldi benim evime. ve evet güzelliği beni benden aldı. siyamımın köpek bakıyor hissi yaratması, benimle konuşması, bir gölge gibi arkamdan ayrılmaması, scottishiminse tam türünün özelliklerini taşıyıp oyuncu olması, gözlerinin fıldır fıldır yaramazlık araması, yuvarlak portakal kafası, yemeğe olağanüstü düşkünlüğü beni benden alıyor. her insana uygun bir kedi cinsi olduğuna inanıyorum. benimki scottish fold ve siyammış, tecrübeyle öğrendim. başka kedilere de bakmama rağmen bu böyle. illa cins kedi olsun gibi bir iddiam da yok, mesela iran kedisi bakmakta biraz zorlanırdım. biraz hantal, uykucu, sağlık problemi yaşamaya burun yapısından dolayı daha müsait vs vs. cins kedi bakmayan kedicilerin kafayı bu kadar bize takmasını biraz saçma buluyorum. kediseverlik yapmaya çalışırken cins olanları harcıyorlar gibime geliyor. cins kedi besleyen insanlar tekir de bakarım sarman da diyorken, bakmayanlar tutturmuş allah tutturmuş. ya arkadaş hepimiz bakalım kedi olsun bizim olsun ne fark eder. başlık sahibine ithafen değil tabi bu cümlelerim, genel konuşuyorum bu konuda çok doluyum.
dolu olduğum bir diğer konu. sokaktaki yaşam şartlarına uyum sağlamayı başarmış, sağlık problemi olmayan bir kediyi eve getirip kapatmayı çok saçma buluyorum. ya arkadaş yuva ihtiyacı olan, dışarda yaşayamacak ve hiç sokak görmemiş zaten bir sürü kedi varken sırf kendi zevkin için neden alışanı alırsın ki? çok minik olur, annesi olmaz, yaralı, bakımsız ve muhtaç olur amenna. ama aksi durumu çok mantıksız buluyorum. doğal düzene gereksiz müdahale olarak görüyorum.
aynı kafeste birbiriyle anlaşabilen ve kafesle beraber ağırlığı 8 kiloyu geçmeyen iki kediyi kabin içinde taşımak mümkün. kedimizin biletini alabilmek için, aşılarının tam olduğunu veteriner hekim imza ve kaşesiyle gösteren bir aşı karnesi ve yine veteriner hekim tarafından verilen, kedinin x tarihinde yolculuk yapmasında sağlıkla ilgili bir problem olmadığını belirten onayı istiyorlar. 8 kiloyu kutuyla beraber geçmeyen bir kedi için bilet fiyatı 70 türk lirası. 8 haftadan küçük veya anne sütünden kesilmemiş yavru kedi/köpek ve emziren anneler ile 8 haftadan büyük, 12 haftadan küçük kediler veteriner onayı olmadan taşınamıyor. kargo kompartımanında aynı kafes içinde bir anneden doğmuş, 8-24 haftalık, en fazla üç hayvan taşınabilmekte. hamile kedi taşımak zaten doğal olarak yasak. uçuştan en geç 6 saat önceye kadar rezervasyon yapmak gerekiyor. daha sonra kabul edilmiyor. zaten en mantıklısı bileti alır almaz rezervasyonu yaptırmak çünkü her uçuş için belli bir evcil hayvan kotası var. genelde dolmuyor ama işi garantiye almak gerek. kedimizin veye kedilerimizin check in ve kilo ölçü ile bilet işlemleri check in kontuarlarında yolcu ile birlikte yapılıyor. sadece ücretin ödendiği yer havalimanı içinde farklı. eğer evcil hayvanla seyahat ediyorsanız, 1 saat önce alana gidiyorsanız 2 saat önce gitmeniz en mantıklısı. işlemler her zaman tıkır tıkır yürümüyor. ayrıca x ray cihazından kedinizi çıkarıp kutuyu bir kere boş olarak geçirmeniz isteniyor güvenlik açısından. bu yüzden eğer takabiliyorsanız en mantıklısı bir vücut tasması takmak suretiyle yola çıkıp kendimizi garantiye almak. çünkü gürültü, kokular, insanlar kedimizi strese sokabiliyor. taşıma kafesi konusuna gelecek olursak, pet shoplarda 30-40 liraya satılan bildiğimiz plastik taşıma kutularının ölçüleri uçak yolculuğu için uygun. ama bir büyük boyunu, farklı modelin bir tık büyüğünü almak gibi bir hata sakın yapmayın. çünkü koltuk arasına asla sığmıyor. o yüzden ben kedili uçak yolculuklarımda kutuyu koltuk arasında tam sıfır sığdırıp ayaklarımı da kutunun üzerine koyuyorum. o ölçüler ve bahsettiğim kutular sıfıra sıfır düşünülerek yapılmış bence, dışına çıkmayın. yolculuktan en azından 1 saat önce mamayı suyu kaldırın önünden ki yolculuk esnasında strese girip kusma ihtimali olmasın. bunun dışında da önemli bir husus yok zaten, rahat rahat gidiliyor.
kedimde bundan bir ay kadar önce olduğunu öğrendiğimiz fcov virüsünün açılımı. aslında kedilerin yüzde 80-90ında mevcut olan çok ama çok yaygın bir virüs. kedi bu virüsle bir ömür boyu taşıyıcı olarak hiç problem olmadan yaşayayabiliyor. bu genel durumda olan. kötü ihtimal fcov virüsünün mutasyona uğrayıp fip virüsüne dönüşmesi. çünkü fip henüz ne aşısı ne tedavisi bulunmamış, ölümcül bir hastalık. ancak bunun yuz kediden ikisi ile beşi arasında olduğunu düşünürsek, iyi bakılan bir kedinin fipten kaybedilme ihtimali tabi düşük oluyor. stresten uzak, kaliteli bir yaşamla bu yüzde ikilik ihtimal uzaklaştırılıyor. yani fcov virüsünün fip virüsüne dönüşme ihtimali azaltılmış oluyor. bir kedi corona virüsünü her yerden ama her yerden kapabilir. dışardaki bir hayvandan, kuştan, ağaçtan, dışarda giyip evde çıkardığımız ayakkabıdan ve daha bir sürü yerden. o yüzden corona tasiyicisi olsa da olmasa da kedimizin sagligi için temizliğe olaganustu dikkat etmeliyiz. ve coronanın fip virüsüne dönüşmesi, bağışıklık sisteminin düşük olduğu anlarda çok daha güçlü bi ihtimal haline geliyor. bundan dolayı bagisiklik sistemini her zaman yuksek tutmaya dikkat etmek gerekiyor. bizim tedavi sürecimiz ve virüsün varlığını fark etmemiz, benim kızımın yabancı cisim yutup kusmaya başlaması ve ishali ile tesadüfen oldu. tedavi süreci ve yabancı cisim yutma olayını ayrıca bir giride anlatacağım yine. aman dikkat edin, sakındığım gözümün bebeğine çöp battı resmen. kediliçe kedilerimizi korusun -,-
dolu olduğum bir diğer konu. sokaktaki yaşam şartlarına uyum sağlamayı başarmış, sağlık problemi olmayan bir kediyi eve getirip kapatmayı çok saçma buluyorum. ya arkadaş yuva ihtiyacı olan, dışarda yaşayamacak ve hiç sokak görmemiş zaten bir sürü kedi varken sırf kendi zevkin için neden alışanı alırsın ki? çok minik olur, annesi olmaz, yaralı, bakımsız ve muhtaç olur amenna. ama aksi durumu çok mantıksız buluyorum. doğal düzene gereksiz müdahale olarak görüyorum.
insan çocukları bile huyuna suyuna göre farklı farklı kişiliklere sahipken kedilerde de durum farklı değil. ve bu sebepten farklı insan kişiliklerine uygun farklı kedilerin olması çok doğal. hal böyleyken kendisine uygun olan cinsi imkan varsa sahiplenen yoksa satın alan insanlar bana garip gelmiyor. scottish oğlum da ukraynada bir evden satın alınarak bana hediye geldi. siyam kedimi ise sahiplendim. bence bir evcili sahiplenirken takılmamız gereken konu onu satın mı alındığı yoksa ücretsiz mi sahiplenildiği değil. olay evcillerimizi sahiplendiğimiz evde, pet shopta, çiftlikte ya da yerde onların nasıl bakıldığı daha çok. aldığımız kişi üretme niyetiyle dişiyi damızlık yapıp mı yavruları satıyor? sütten erkenden kesip mi veriyor? bebeklik mamalarını aşılarını takip ediyor mu? bunlar asıl önemli olan. bu şartların tümünü karşılayan bir insan ettiği masrafın karşılığını istemekte sonuna kadar haklı. insan yavrusu değil ki bu bir tanesini büyüt okut evlendir gibi olsun. hepimiz biliyoruz ki bir evcile her anlamda çok iyi bakabilmek ciddi manada masraf isteyen bir şey. kediler doğuruyor rahat 3-4 tane zaten, masraf iyice katlanıyor. bence uygun ve en iyi şartlar sağlandığı takdirde bunun karşılığını beklemek çok doğal. işi ticarete dökmekten bahsetmiyorum, yanlış anlaşılmasın. ticarete dökmek demek zaten yavruların da annenin de ömrünü kısaltmak demek. dediğim gibi olay evlatlarımızın geldiği yerde onlara iyi şartlar sağlanması. evde bakılan herhangi bir scottish fold kediyi 1000 liraya facebook gruplarında bulmak gayet kolay. öyle pet shoplardaki gibi 2500-3000 falan değil. o adamlar zaten tüccar. zaten esnaf. ne kitlerse kitliyor. evden 1000 liraya alınan bir scottish için düşünelim. 2 ay boyunca anne kedinin hamileliği ve artan iştahı sonucu mama ihtiyacı artıyor. e annenin aşıları var. 4-5 bebek doğursa 1 aylık olduklarında kuru mamaya geçiyorlar. normal bir bebek kedi 2 falan değil 3 aylık olunca sahiplendirilmeli diye düşünüyorum. 3 ayda zaten bu hayvan sütten kesiliyor kendi kendine çünkü annenin sütü bitiyor. 2 ayda hala emiyorlar. e ne oldu bi de 4-5 yavrunun iki ayda yedikleri mama masrafı eklendi. bitti mi? hayır. kum derdi var. kedisi doğuranlar bilir ki bebek kediler olduğu zaman bir de çılgın bi kum masrafı ekleniyor. daha bir de 4-5 kedinin iç dış parazitleri var. 1 aylık olduklarında başlanıyor. karma 1-2 kuduz lösemi aşıları ekleniyor buna 7 haftalık olduklarında. her şey çarpı 4 veya 5 tabi. şimdi bu şartlar altında saydıklarımın tümünü sağlayan bilinçli bir insandan verdiği emek ve masrafın karşılığı olarak ücret talep etmesini oldukça doğal buluyorum. ticareti asla desteklemiyorum ama bunlar somut verilerle 4-5 yavru kedi ve annemizin bakımı için edilen masraflar. bizim takılmamız satın alınıp alınmadığı olmamalı. evlatlarımız geldikleri yerlerde nasıl bakılıyor olmalı. zaten bunu asıl odağımız haline getirirsek ve buna uygun davranıp insanları bu konuda ciddi manada bilinçlendirmeyi başarabilirsek, zaten talep azaldıkça arz da azalır ve önüne geçeriz ticari kaygının. söyleyeceklerim bu kadar teşekkür ederim
yahu ne gereksiz şeylere takılınıyor böyle.. yani diyor ki yetişkin değil, sütten kesilip verilecek yavru kedi. böyle boş boş bunlara takılana kadar sokak hayvanları için ne yapabilirim diye düşünülse çok daha iyi şeyler yapılmış olur. anca birbirinizi yiyin.. ayrıca sözlüğü de beğenmiyorsanız, kapatın hesabınızı gidin. çok zor değil.
siyam kızım var, babam sayesinde karşıma çıktı ve enerjisinden büyülendim. scottish oğlum var, güzelliğine vuruldum. ukraynada bir üreticinin evinden birçok kedi arasından seçilerek geldi benim evime. ve evet güzelliği beni benden aldı. siyamımın köpek bakıyor hissi yaratması, benimle konuşması, bir gölge gibi arkamdan ayrılmaması, scottishiminse tam türünün özelliklerini taşıyıp oyuncu olması, gözlerinin fıldır fıldır yaramazlık araması, yuvarlak portakal kafası, yemeğe olağanüstü düşkünlüğü beni benden alıyor. her insana uygun bir kedi cinsi olduğuna inanıyorum. benimki scottish fold ve siyammış, tecrübeyle öğrendim. başka kedilere de bakmama rağmen bu böyle. illa cins kedi olsun gibi bir iddiam da yok, mesela iran kedisi bakmakta biraz zorlanırdım. biraz hantal, uykucu, sağlık problemi yaşamaya burun yapısından dolayı daha müsait vs vs. cins kedi bakmayan kedicilerin kafayı bu kadar bize takmasını biraz saçma buluyorum. kediseverlik yapmaya çalışırken cins olanları harcıyorlar gibime geliyor. cins kedi besleyen insanlar tekir de bakarım sarman da diyorken, bakmayanlar tutturmuş allah tutturmuş. ya arkadaş hepimiz bakalım kedi olsun bizim olsun ne fark eder. başlık sahibine ithafen değil tabi bu cümlelerim, genel konuşuyorum bu konuda çok doluyum.
terbiyesiz, çirkinlik abidesi bir yazar bozuntusu. saygı ortamında tartışamayacak kadar aşağılıkça ifadeler ve benzetmeler kullanan iğrenç kişilik. cat wins in yazdığı her şeye sonuna kadar katılıyorum, elimde olsa 2 kere favoriye atardım. şu sözlükte ilk defa bir yazarın girilerini şikayet etme kısmında açıklama yapmaya gerek yok gayet açık her şey yazıp şikayet ettim. kedi sözlüğün uçurulması gereken ilk yazarı.