bir kediyi sevmekle başladı her şey

evet sevgili kediciler, siz nasıl kedici oldunuz?
onlarla büyüdüm. söylenene göre de kedici doğmuşum.
kendimi bildiğimden beri önce hayvan sever sonra kedici oldum.
rahmetli erdal inönü'nün eşi sevinç hanım mutfaktayken "erdal, koş fare!" der. erdal inönü: karıcığım, kedidir o kedi...

kendine özgü ses tonu ve konuşmasıyla yıllardır kulağımda yankılanır. hayvan sevmeyen insan da sevemez. kedi sevmeyen dünyayı değiştiremez.
ben kedi görünce yolumu değiştirecek kadar korkuyordum kedilerden. sonra birgün tv'de kedi hastanesinin belgeseline denk geldim. yıl 2015ti. umut'u gördüm; ön patileri canice kesilerek ölüme terk edilen ancak onu bulan kedicilerin kedi hastanesine getirerek yaşamasını sağladıkları umut'u. o kadar üzüldüm ve etkilendim ki, "benim içimde tüm canlılara yetecek sevgi ve merhamet var, ben de bir cana yuva olabilirim" dedim. eşim zaten kediciydi, destek oldu fikrime. basta çok çekindim, nasıl alışacağım diye çok düşündüm ama şuan 3 yaşındaki kızım fondue bir haftada dünyamı değiştirdi. şimdi elmyra gibi her gördüğüm kedinin arkasından gidip sevmeye oynamaya calisiyorum.
kedici olarak doğanlardanım sokakta kedi yavrusu peşinde büyüdüm eve sokmaya çabaları derken bir şekilde kabullendirme ve o zaman bu zaman evden kedi eksik olmadı hayatımın hiç bir döneminde kedisiz olduğumu hatırlamıyorum üniversitede de ise evde kedim vardı ama yetmiyordu tatillerde de yurdun kedisini sıkıştırmak olsun kedi cafe olsun didindim durdum o mır mır ses için iyi ki varlar dünya kedisiz hep eksik olurdu.
hatırlamadığım kadar ufakken kedi aşığı olmuşum. çok şükür.
doğru söz. hep severdim de birlikte yaşamaya başlayınca stres bile gitti.
sait faik 'bir insanı sevmekle başlar her şey' demiş ama sanırım benim için her şey tam 6 yıl önce komşumuzun kedisi şımarık'a ve onun erkek arkadaşı sarı pamuk'a aşık olmakla başladı her şey... kedisever bir aileden gelmeme rağmen, klasik türk ailesi hikayesini ben de yaşadım: annem eve kedi almama izin vermiyordu. oysa anneannem çocuklarını kedilerle beraber büyütmüş hep. bu bana yapılan büyük bir haksızlıktı aslında. yetişkin olunca da babamla anlaşamıyorduk kedi konusunda. babam bahçedeki kedileri veterinere götürürken gerekli oluyor diye aldığım kedi kutusunu bile eve sokmuyordu. ama bir gün bıdık hamile hamile evimize yerleşiverdi. ebesi de babam oldu! bıdık kendi yetmezmiş gibi oğulları afacan ve pirinç de ailemize katıldı. sonuç: şu anda afacan ve pirinç 4 yaşındalar. babam afacan'la sarmaş dolaş yatıyor. ayrıca, ben evde yokken babam bahçedeki yavru kedileri eve dolduruyor!... ben istedim bir göz, allah verdi iki göz... daha ne olsun?!
asiri depresif bir donemimde girmisti hayatıma. simdiyse kılına zarar vereni yakarım.oyle seviyorum evladımı. baska da kimsem yok zaten.
bir kış günü, eve döndüğümde sokak kapısının önünde elinde piknik sepeti taşıyan bir oğlan ve arkasında miyavlayan simsiyah bir yavru kedi gördüm. oğlan kedinin sürekli miyavladığını, belki de annesinin buralarda olabileceğini düşündüğünü ve onun için kediyi dolaştırdığını söyledi. ben dayanamayıp kediyi kucağıma aldığımda bizimki sepetiyle çoktan uzaklaşmıştı bile. verdiğimiz yiyecekleri reddedip sürekli kucağa gelmek istediğinde bari o akşam evde tutalım dedik ve böyle başladı mırmırla olan hayat yolculuğumuz.
şu an icinde bulunduğum fakir bedbah :)) hayat bir kediyi sevmekle basladı...
medi ! umudum.
annem sayesinde oldum. kedilerden ve köpeklerden tırsıyordum. sonra bir gün annem eve kadifeyi getirdi ve okul hırkamın üstüne koydu. tam omzuma. minicik. işte o zaman attım korkumu...
tolstoy demiş ya:’tüm mükemmel hikayeler iki şekilde başlar,ya şehre biri gelir,ya da birisi bir yolculuğa çıkar’
öyle hir dönemdi ki,ne yolculuğa çıkabilirdim herşeyi geride bırakıp,ne de biri gelirdi şehrime.ümidim de umudum da yoktu bu hayattan.farklı olsun dedim.herkes bir kurtarıcı insan bekler.ben de süperkahraman olarak kedoşumu seçtim.belki mucize olmadı yaralarımı sarma konusunda ama.yara açmadı en azından.
cok kucuktum, 4-5 yaslarimda yazlikta bi aksam yavru kedi buldum, muhtemelen annesi vardi ama ben yalniz sandim cocuk aklimla.. baya bir aglamistim, zavallicigin annesi yok nasil karni doyacak diye falan.. rahmetli dedemle birseyler vermistik karnını doyurmustuk.. almama izin vermediler, annesi bulamazsa uzulur dediler ama o geceyi nasil sabah ettim hatirliyorum.. ertesi gun annesiyle birlikte gordum de dunyam aydinlandi.. hatirladigim o yaslardan beri, hep sevdim kedileri.. omrumun sonuna kadar da sevicem hepsini..
kedici olarak doğdum.. eşli vardi ozamanlar annemin kedisi benim kadar bi kedi kocaman bide kizim diyodu ona seslenirken annem. cocukken bu benim kardesim mi diye dusundüm mü acaba hic..
kedi köpek farketmiyor aslında. bir hayvan geliyor hayatına ve sen tüm hayvanları daha çok sevmeye başlıyorsun. bu tıpkı bir insanı sevdiğinde gözüne herşeyin daha güzel gelmeye başlaması gibi. zaman geçtikçe sokak kedilerine, köpeklerine daha duyarlı hale geliyorsun. çünkü onların dünyasını gören biri bir daha kopamıyor. sadece kendine ait olan canı düşünmüyorsun. istiyorsun ki bütün canlar mutlu olsun, sevilsin, karınları hep tok olsun. seni çok daha iyi bir insan yapıyor. içinde biraz olsun var olan duygunu en yükseklere çıkarıyor. bunları söylediğimde de fazla abarttığımı düşünüp deli gibi bakıyorlar. umarım hiç kimse bu duyguları yaşamadan ölmez.
ben çocukken alf dizisi vardı. bu alf kedileri kovalardı. kedileri neden yemek istiyor kediler yenmez ki diye sorguladığımı hatırlıyorum.

sanırım o dönem sokak kedilerini takip etmeye incelemeye başladım. belki de alf benim göremediğim bir şeyi görüyordu.

sokak kedilerini sevdim hep uzaktan. küçükken çok steril büyüdüm ben. sonra sonra üniversite yıllarında kendi ayaklarım üstünde durunca kedi besleyeceğim dedim ve olaylar gelişti .
nişanlım beyin yolda bulduğu 3 günlük yavru minnağı eve alıp beslemesiyle başladı her şey. tabi süt anne falan bulamayınca zavallım bizim tüm çabalarımıza rağmen öldü :( onun boşluğunu #leo ile doldurduk. barınağa gidip yakışıklı leo muzu sahiplendik. iki katı sevgiyle ona bakıyoruz şimdi :)
ben sonradan adam akıllı sevenlerdenim sanırım. ilk yavrum, gözbebeğim pamuk'tan önce normal bir seviyede hayvanseverdim. misal durakta, sokakta, kafede yanıma gelen kedicanlarla itina ile oynaşırdık lakin kucağıma kedi almışlığım yoktu fazla.
sonra pamuk oğlumu bulmuşlar sokakta; annesini ve kardeşlerini köpekler kapmış ama pamuğu kurtarmışlar ve yuva arıyorlarmış. eşime sahiplendirmesi için önce fotoğrafları sonra da kendisi geliyor, 4 aylık zayıfça bir şey...
evcil hayvan bakımı ya da sahiplenilmesi üzerine hiç bahis bile açılmamıştı bizim ailede. ama nasıl olduysa kocamdan bir telefon geldi; 'ben bu arkadaşı akşam eve getireceğim, biz sahiplenelim'...
sonra akşama kadar kavga kıyamet:) ben, 'o kedi bu eve girmeyecek, seni de eve almam kediyle gelirsen' diye direniyorum. annem* 'o kediyi bu eve sokarsan daha da gelmem çocuğuna filan da bakmam' diye yürüyor filan. velhasıl kocam tam bir laz olduğu için akşam eve pamukla beraber geldiler.
oysa ben de iş dönüşü bizim kızın eski beşiğinin çekmecesini kedi yatağı olarak hazırlamıştım çoktan (:
işte böyle sözlük, zaten sonrası çorap söküğü gibi geldi. hakikaten bir kediyi sevmekle başlıyormuş her şey...
şimdi ise ilk göz ağrım, yakışıklı oğlum pamuğum çok hasta. direniyor sıpa. iyi dilekleriniz olur, güzel enerjileriniz olur, dualarınız olur, adaklarınız olur hepsi kabulümüz. umarım burayı güzel haberlerle editleme şansım olur.