sözlük yazarlarının kedili anıları

biz daha neler olduğunu anlayamadan, mahalledeki tüm erkekleri evin içine doldurmuş gebe kalmış lokum kızım. doğumdan bir gün önce kucağıma yatıp saatlerce karnını okşatmıştı bana ( lokuma 2 dakikadan fazla dokunmak yürek gerektiren bir şeydir) ertesi gün eve gittiğimde, girişteki dolabın çekmecesini çekip arkasına doğum yapmış. ayak altı olduğu için tedirgin olup yatak odasına yer hazırlamıştım. önce yavrunun birini odaya taşıdı tam da ortalık yere, sonra bana gelip deli gibi miyavlamaya başladı. tabii yeni doğum yaklaşmamaya çalışıyorum bende. en sonunda beni odaya çağırdığını anladım. taşıdığı yavrunun başına beni dikip diğerlerini de taşıdı. çok duygusallanmıştım o an. evet anladım ki beni seviyordu lokum.
saymakla anlatmakla bitmez ama evime aldığım üçüncü kedim, henüz 2 aylıktı, soğuk algınlığı ishali var, burnu akıyor, gözleri enfeksiyonlanmış akıyor ve yarı şiş. hava soğuk, yanımda ne bir taşıma kabı var, ne de bir kutu. gece saat 23:00. yürümem gereken 25 dakikalık yol. montumun içine koydum, küçük suratı, minik bedeniyle hiç kıpırdamadan duruşu, mırıldayarak bana yol boyunca teşekkür eder gibi bakışı unutamadığım anılardan biridir. sonra tedavi süreci ve şu an gayet sağlıklı beraber yaşamaya devam ediyoruz.
bihterciğimin parmağımı sıkı sıkı tutarak doğum yapmasını ölsem unutmam herhalde. üstelik bebeklerin babaannesiydim ! beş tane torunum oldu sözlük.
ben, rahmetli anne ve babamın ta 1952 yılından kedileri inci ile ilgili acı (çünkü o yıllarda şimdiki gibi vet. tıbbi hizmetleri, vet klinik filan hak getire) anılarını anlatmak istedim. çünkü tüm ailemizi çok etkilemiştir.

rahmetli babamın diyarbakır'a tayini çıkıyor. orası da van'a yakın ya, bahçeli küçük bir lojmanda oturuyorlar. annem bir gözü sarı, bir gözü mavi bembeyaz bir kedi görüyor. sanırım van kedisi. hemen alışmıyor anneme ama annem pes etmiyor, zamanla annem işte tavuk, et filan vere vere onu alıştırıyor kendine ve ismini inci koyuyor. çok uslu, çok yumuşak huylu bir kediymiş. dişiymiş ama hiç doğum yapmamış. (benim prenses de öyleydi oluyor yani)

derken bu sefer babam kore'ye gidecek, annem de loğusa, istanbul'a anneannem, dedemlerin yanına. inci'yi bırakmaya gönülleri hiç razı değil ancak arabaları yok. trenle o zaman 1 ya da 2 gün belki 3 gün yolculuk olacak. ancak asıl çok acı bir olay yüzünden inci'yi götürmek istememişler o da ayrı bir hikaye:

daha önce beyaz yavru bir kedileri varmış, yine tayinleri çıkınca, yavruyu da trenle götürelim demişler, istasyonda "kediye kuduz aşısı yapmanız gerekir" deyince o zamanlar artık şimdiki gibi vet. klinik filan ne gezer artık kime yönlendirdilerse, yavru kediye aşı yapmışlar ama daha trene binmeden kedicik sizlere ömür!!!! çok ağlamışlar bin pişman olmuşlar. artık aşı bayat mıydı, doz mu çok geldi bilemiyorlar. 1950 yılın....nerede şimdiki gibi kedi üzerine uzman vet. hekimler, klinikler, kilosuna göre aşılar...hiçbiri yok:( bizler şimdi çok şanslıyız...

işte o acı anı yüzünden, aynı şey çok sevdikleri inci'nin de başına gelir, o da ölür diye mecburen diyarbakır'da bırakmışlar. ev taşınırken inci anlamış gideceklerini, eşyalar yüklenmiş, (çok şeyleri yok, ne buzdolabı, ne fırın, ne de öyle oturma grupları, üçbeş açılır kapanır sandalye, masa, yatak, yorgan vs.) fayton gelmiş, annemler binmişler, inci faytonun yanına kadar gelmiş, "beni de götürün, bırakmayın" diyordu sanki diye annem çok üzülürdü anlatırken. bunu ömür boyu anlattı annem. ben de hep üzülerek dinledim. keşke aşı filan yaptırmadan gizlice bir kutuya koyup götürseydiniz derdim hatta...:(

diyarbakır'daki komşularına yazıp, para göndermişler ama cevap alamamışlar. gitmeden komşulara ne olur su, yiyecek verin aç kalmasın demişler ama ne oldu bilmediklerinden inci yüreklerinde bir yaraydı..... :(

60 yıl sonra abim, ilk kedisine rahmetli anne, babama ithafen inci ismini koydu, şimdi 7 yaşında. :)

inci çoktan melek olmuştur, annem, babamla yıllar sonra da olsa kavuştular..:( ben de ölünce annem, babam ve ilk kedim prenses kadar, hikayesini çok dinlediğim inci'yi görmeyi çok istiyorum. umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur:)
bu gün elimde dosyalar ofisin kapısını zar zor açtığımda, kehribar gözlü - simsiyah muhtemel 8-9 aylık bir sıpa ‘eeee müdür naber ya? görüşemiyoruz bayadır! he bi zahmet olmasın da sana, sen bir yaş mama koyuver yine de’ rahatlığıyla içeriye girdi ve ayçöreği stayla(!) olarak koltuğa yapıştı. git diyemedim ve ‘ömö börösö öfös ködö sövmök zöröndö döğölöz!’ ergenleri ile uğraşmamak ve paşamı rahat ettirmek için, ‘oy çok işim var, yetişmiyor, ay-oy-vah-tüh (!)’ ünlemleri ile ofisimden uzak tuttum herkesleri. hatta parmak ucumda yürüyüp ses çıkarmama, klavyeye ses çıkarmaması için ricacı olma vs. eylemlerinde bulundum. çörek bey uyudu uyudu uyudu, uyanıp yemek yedi sonra yeniden uyudu, uyudu, uyudu ve keyfi gelince uyandı, biraz seveyim seni talebime ‘ne münasebet? altı üstü ofisinde 1 gün uyudum diye beni sevebileceğini nasıl düşünürsün? al sana tırmık hain insan ’ dedi ve bende anısını bırakarak beni terketti! kendimi çok kullanılmış hissediyorum sözlük! ama yarın yine gelir mi diye düşünüp heyecanlanmadan duramıyorum. çok çaresizim!
gümüş ve egede iki gündür bitip tükenmek bilmeyen bir gaz var. yetmezmiş gibi bende de aynı gaz söz konusu. hep beraber soğuk aldık sanırım evde. dün gece yatmadan elektrikli battaniyemi takıp yatağımı iyice ısıttım, sonra kapatıp içine girdim. ege sağ kolumun gümüş sol kolumun altına geldi yorganın içine. yatağa girdikten on dakika sonra benden gurk gurk kedilerden fırk fırk sesler gelmeye başladı dedim noluyoruz. meğer üçümüzün de karnı ısınınca bağırsaklar harekete geçmeye başlamış. allahım üçümüz de bir osuruyoruz bir osuruyoruz ama tam absürt komedi. sırayla ege ben gümüş ege ben gümüş. bi süre osurduktan sonra hepimiz hidayete erdik ve gurlaya gurlaya uyuduk. bu da böyle bir anımdır.
üniversitenin ilk yılında çayırda çimende oturmuş ekmek arası bişiyler yiyorduk. bizim okulun kedileri meşhurdur, içlerinden biri yampiri yampiri geldi, ben daha ne olduğunu anlamadan taktı patiyi kaptı yemeği :) yalnız ketçaplı tarafını begenmeyip mayonezli tarafını yemişti zevk sahibi tosuncuk :)))
minnoş ile ilk gözgöze gelişimiz ve sonra onun veteriner kliniğinin herhangi bir yerine saklanması... seferber olup iki saat aradık, bulduk, eve getirdik. çok sevdik kendisini, o ise hep bizden uzak yerleri, köşeleri sevdi. onüç yıldır...
kızımın sokakta ölmek üzereyken bulup getirdiği, ağzı yara olduğu için biberonla beslediğim yaklaşık üç aylık bir yavrunun ilk defa yaş mama yiyebilmesini gözleri dolu dolu izlemem. akabinde kuru mamayı da halletmesi ve sevinç çığlıklarımız.
şimdi sürekli yiyor, durduramıyoruz.
canım,pışom ile gece herkes uyurken akşam koridorda ebelemece oynarız.
ben onu taklit eder koridorun karşısında başımı hafidçe dışarı çıkarır gözlerimi ondan ayırmadan dudağımı büzüp başımı aşağı yukarı sağa sola döndürürüm.ona doğru koşarım ve oda hemen mutfağın pencere köşesine kaçar.
perdenin aralığından göz göze geliriz be gene hafifçe başımı çıkarmış gözlerimi büyütüp pna kitlenmişim.bizimkinin gözleri yavaştan büyür ve bir miyavlar.brn pışoyu alır yere bırakır ve onunla dövüşürüm(daha çok o beni ısırıyor)
çok istediğim halde asla elimde kalıcı pençe izi bırakmadı.çok nazik oldu bana karşı.elimi hedef yapar önce parmağımla kah kulaklarına dokunarak lah belaltna dokjçunatak yahrik eder ve elimi yukarıya doğru götürüp yılan gibi hafifçe sağa sola sallarım.pışo birkaç saniye içinde gözleri büyür ve elime doğru zıplar.hafifçe ısırır ön patileriyle elime asılır birkaç saniye içinde bırakır.
oyun oynarken çok sevdiğim bir hareketi var.videosu elimde yok malesef.kuyruğunun yarısını kaldırır kaln yarısı aşağı doğru inik ön patileri havada gözleri gözlerime kilitli olarak bana doğru yan yan bana doğru zıplar.muhteşem bir görüntüdür.merak ediyorum acaba başka kedi sahipleride bunu yaşadı mı diye.
bide bir gurultusu var.başını yüzünü yoğun olarak kaşıdığımda guruktusunda bir tatlılık ince bir gurultu oluyor ğurrru ğurru diye.
şimdilik bu kadar sözlük.ara ara eklerim
ben kedileri cok seviyorum gecen sene dayım dan bir kedi yavru kedi aldım annemin akciğerlerinde kıl kisti oldugu için kendisine zarar vereceğini zannetti ve kediyi daha dogru su alicanımı adıma geri vermek zorunda kaldım ama hala annemi bir kedim olsun diye ikna etme camalırımdan hala vaz geçmedim