en korktuğum şeylerin başında gelmekte. bir kere veteriner yüzünden bu tribe maruz kaldım ve her ne yaptıysam kâr etmedi. özürler, yaş mamalar, oyuncaklar... nuh dedi peygamber demedi inatçı oğlum. tam 1 hafta boyunca göz teması kurmadı benimle, yanına her gittiğimde kalkıp yer değiştirdi, odada benim olduğum yöne bakmamak için bazen saatlerce boş duvarı seyretti, ve bana tek bir kelime * etmedi bu süre zarfı içinde. o yüzden "kedi tribidir, bir yaş mamaya bakar " deyip geçmemek lazım.
üniversite zamanlarımın en verimli çalışma şekliydi. vize final zamanlarında benimle sabahlar, uykum gelip de başımın masaya düşmeye başladığını gördüğü anlarda türlü şebekliklerle uykumu açardı. soğuk sıcak demeden her mevsimde sert masanın üstünde tüm gece otururdu onu rahatça okşayabileyim diye. bunun bana verdiği pozitif enerjinin farkındaydı sanki. çok çok ender kalemime kafayı takar, patisiyle tutmaya çalışıp oynardı ben yazarken. bugün o diplomada oğlumun da hakkı en az benimki kadardır *
üstte yazar arkadaş da bahsetmiş, kesinlikle seyahat edebilmek. seyahati de geçtim, birlikte sokağa çıkıp biraz dolaşsak, sabahları yürüyüş yapıp birlikte simit alıp eve dönsek kahvaltıya. sadece 15 dakikacık. ama oğlum öyle korkuyor ki sokaktan, çıkmaya mecbur kaldığımız zamanlarda, ona o gerilimi yaşatmamak adına canla başla organize oluyoruz ailecek.
adı üstünde "kedici." yani kedilerle vakit geçiren, içinde bir parça kedileşmiş taraf bulunan insan. aynen kedi gibi, entry'sinin favorilere eklenmiş olmasına içinden memnun olmuş, ama bunu karşı tarafa yansıtmayı gerekli bulmamış. bence sıkıntı yok. gerçek bir kedi de tam olarak böyle yapardı.
son birkaç senesini sayısız kediyle içli dışlı geçirmiş biri olarak, doğruluğuna kesinlikle katıldığım durum. bir kere "kedi" deyip genellemek zaten imkansız. zeka farkı olmasa dahi hepsinin kendine has bir karakteri var. çocuklarımdan biri (ankara kedisi - sarman melezi bir beyefendi olur kendileri) çoğu zaman öyle hareketler sergiliyor ki, küçük bedeninin içinde bilge bir insan sıkışıp kalmış gibi hissediyorum. ve onunla biraz vakit geçiren kedi seven/sevmeyen herkesin ortak paydada buluştuğu bir cümle var: "bu kedi sizin aranızda insanlaşmış." halbuki bir de sarman kızım var ama onda o derece zekaya dair hiçbir emare yok (kurnaz ve bir parça da fesat olmasını zekâdan ayrı tutuyorum)
oğlumun anlatmak isteyip de anlatamadığı hiçbir şey olmadı bugüne dek. bazen farklı çeşit miyav sesiyle, bazen bakışlarıyla ifade eder her şeyi. saklambaç oynuyoruz, saklanmayı ve sobelemeyi biliyor. kelimeleri çok ciddi bir yetenekle aklında tutup ne anlama geldiğini ezberliyor. kumunu değiştirmeyi unutuyorum, gelip bunu hatırlatıyor. ve belki inanması çok güç ama, beni ve kendisini bir ekip olarak görüp, evde geri kalan herkesi bana ispiyonluyor. birisi izinsiz bir eşyamı ellerse, normalde hiç yapmadığı şekilde bir ses çıkarıp beni o eşyanın yanına götürerek burnuyla dokunarak işaret ediyor. sonra da elleyen kişiyi işaret ediyor başı ve gözleriyle. o kişi o an orda değilse, onun yanına götürüyor beni. bunu defalarca yaptı. ve her seferinde de anlatmak istediği konuda haklı çıktı. bunun gibi daha bir çok şey.. belki de bunlar çok önemli şeyler değildir, kimbilir.. ama insan bir kere kedi aşkına yakalanmaya görsün işte...
son birkaç senesini sayısız kediyle içli dışlı geçirmiş biri olarak, doğruluğuna kesinlikle katıldığım durum. bir kere "kedi" deyip genellemek zaten imkansız. zeka farkı olmasa dahi hepsinin kendine has bir karakteri var. çocuklarımdan biri (ankara kedisi - sarman melezi bir beyefendi olur kendileri) çoğu zaman öyle hareketler sergiliyor ki, küçük bedeninin içinde bilge bir insan sıkışıp kalmış gibi hissediyorum. ve onunla biraz vakit geçiren kedi seven/sevmeyen herkesin ortak paydada buluştuğu bir cümle var: "bu kedi sizin aranızda insanlaşmış." halbuki bir de sarman kızım var ama onda o derece zekaya dair hiçbir emare yok (kurnaz ve bir parça da fesat olmasını zekâdan ayrı tutuyorum)
oğlumun anlatmak isteyip de anlatamadığı hiçbir şey olmadı bugüne dek. bazen farklı çeşit miyav sesiyle, bazen bakışlarıyla ifade eder her şeyi. saklambaç oynuyoruz, saklanmayı ve sobelemeyi biliyor. kelimeleri çok ciddi bir yetenekle aklında tutup ne anlama geldiğini ezberliyor. kumunu değiştirmeyi unutuyorum, gelip bunu hatırlatıyor. ve belki inanması çok güç ama, beni ve kendisini bir ekip olarak görüp, evde geri kalan herkesi bana ispiyonluyor. birisi izinsiz bir eşyamı ellerse, normalde hiç yapmadığı şekilde bir ses çıkarıp beni o eşyanın yanına götürerek burnuyla dokunarak işaret ediyor. sonra da elleyen kişiyi işaret ediyor başı ve gözleriyle. o kişi o an orda değilse, onun yanına götürüyor beni. bunu defalarca yaptı. ve her seferinde de anlatmak istediği konuda haklı çıktı. bunun gibi daha bir çok şey.. belki de bunlar çok önemli şeyler değildir, kimbilir.. ama insan bir kere kedi aşkına yakalanmaya görsün işte...
adı üstünde "kedici." yani kedilerle vakit geçiren, içinde bir parça kedileşmiş taraf bulunan insan. aynen kedi gibi, entry'sinin favorilere eklenmiş olmasına içinden memnun olmuş, ama bunu karşı tarafa yansıtmayı gerekli bulmamış. bence sıkıntı yok. gerçek bir kedi de tam olarak böyle yapardı.
üstte yazar arkadaş da bahsetmiş, kesinlikle seyahat edebilmek. seyahati de geçtim, birlikte sokağa çıkıp biraz dolaşsak, sabahları yürüyüş yapıp birlikte simit alıp eve dönsek kahvaltıya. sadece 15 dakikacık. ama oğlum öyle korkuyor ki sokaktan, çıkmaya mecbur kaldığımız zamanlarda, ona o gerilimi yaşatmamak adına canla başla organize oluyoruz ailecek.
üniversite zamanlarımın en verimli çalışma şekliydi. vize final zamanlarında benimle sabahlar, uykum gelip de başımın masaya düşmeye başladığını gördüğü anlarda türlü şebekliklerle uykumu açardı. soğuk sıcak demeden her mevsimde sert masanın üstünde tüm gece otururdu onu rahatça okşayabileyim diye. bunun bana verdiği pozitif enerjinin farkındaydı sanki. çok çok ender kalemime kafayı takar, patisiyle tutmaya çalışıp oynardı ben yazarken. bugün o diplomada oğlumun da hakkı en az benimki kadardır *
en korktuğum şeylerin başında gelmekte. bir kere veteriner yüzünden bu tribe maruz kaldım ve her ne yaptıysam kâr etmedi. özürler, yaş mamalar, oyuncaklar... nuh dedi peygamber demedi inatçı oğlum. tam 1 hafta boyunca göz teması kurmadı benimle, yanına her gittiğimde kalkıp yer değiştirdi, odada benim olduğum yöne bakmamak için bazen saatlerce boş duvarı seyretti, ve bana tek bir kelime * etmedi bu süre zarfı içinde. o yüzden "kedi tribidir, bir yaş mamaya bakar " deyip geçmemek lazım.
son birkaç senesini sayısız kediyle içli dışlı geçirmiş biri olarak, doğruluğuna kesinlikle katıldığım durum. bir kere "kedi" deyip genellemek zaten imkansız. zeka farkı olmasa dahi hepsinin kendine has bir karakteri var. çocuklarımdan biri (ankara kedisi - sarman melezi bir beyefendi olur kendileri) çoğu zaman öyle hareketler sergiliyor ki, küçük bedeninin içinde bilge bir insan sıkışıp kalmış gibi hissediyorum. ve onunla biraz vakit geçiren kedi seven/sevmeyen herkesin ortak paydada buluştuğu bir cümle var: "bu kedi sizin aranızda insanlaşmış." halbuki bir de sarman kızım var ama onda o derece zekaya dair hiçbir emare yok (kurnaz ve bir parça da fesat olmasını zekâdan ayrı tutuyorum)
oğlumun anlatmak isteyip de anlatamadığı hiçbir şey olmadı bugüne dek. bazen farklı çeşit miyav sesiyle, bazen bakışlarıyla ifade eder her şeyi. saklambaç oynuyoruz, saklanmayı ve sobelemeyi biliyor. kelimeleri çok ciddi bir yetenekle aklında tutup ne anlama geldiğini ezberliyor. kumunu değiştirmeyi unutuyorum, gelip bunu hatırlatıyor. ve belki inanması çok güç ama, beni ve kendisini bir ekip olarak görüp, evde geri kalan herkesi bana ispiyonluyor. birisi izinsiz bir eşyamı ellerse, normalde hiç yapmadığı şekilde bir ses çıkarıp beni o eşyanın yanına götürerek burnuyla dokunarak işaret ediyor. sonra da elleyen kişiyi işaret ediyor başı ve gözleriyle. o kişi o an orda değilse, onun yanına götürüyor beni. bunu defalarca yaptı. ve her seferinde de anlatmak istediği konuda haklı çıktı. bunun gibi daha bir çok şey.. belki de bunlar çok önemli şeyler değildir, kimbilir.. ama insan bir kere kedi aşkına yakalanmaya görsün işte...
adı üstünde "kedici." yani kedilerle vakit geçiren, içinde bir parça kedileşmiş taraf bulunan insan. aynen kedi gibi, entry'sinin favorilere eklenmiş olmasına içinden memnun olmuş, ama bunu karşı tarafa yansıtmayı gerekli bulmamış. bence sıkıntı yok. gerçek bir kedi de tam olarak böyle yapardı.
üstte yazar arkadaş da bahsetmiş, kesinlikle seyahat edebilmek. seyahati de geçtim, birlikte sokağa çıkıp biraz dolaşsak, sabahları yürüyüş yapıp birlikte simit alıp eve dönsek kahvaltıya. sadece 15 dakikacık. ama oğlum öyle korkuyor ki sokaktan, çıkmaya mecbur kaldığımız zamanlarda, ona o gerilimi yaşatmamak adına canla başla organize oluyoruz ailecek.
üniversite zamanlarımın en verimli çalışma şekliydi. vize final zamanlarında benimle sabahlar, uykum gelip de başımın masaya düşmeye başladığını gördüğü anlarda türlü şebekliklerle uykumu açardı. soğuk sıcak demeden her mevsimde sert masanın üstünde tüm gece otururdu onu rahatça okşayabileyim diye. bunun bana verdiği pozitif enerjinin farkındaydı sanki. çok çok ender kalemime kafayı takar, patisiyle tutmaya çalışıp oynardı ben yazarken. bugün o diplomada oğlumun da hakkı en az benimki kadardır *
en korktuğum şeylerin başında gelmekte. bir kere veteriner yüzünden bu tribe maruz kaldım ve her ne yaptıysam kâr etmedi. özürler, yaş mamalar, oyuncaklar... nuh dedi peygamber demedi inatçı oğlum. tam 1 hafta boyunca göz teması kurmadı benimle, yanına her gittiğimde kalkıp yer değiştirdi, odada benim olduğum yöne bakmamak için bazen saatlerce boş duvarı seyretti, ve bana tek bir kelime * etmedi bu süre zarfı içinde. o yüzden "kedi tribidir, bir yaş mamaya bakar " deyip geçmemek lazım.