alın size kedicilere " aa oldu mu şimdi " dedirtecek bir itiraf.
bazen ilk kedim milo'nun eve geri dönmemesini bütün kalbimle istiyorum. bu istek onu camlarda beklememe, merak etmeme, özlememe engel değil yine de. yani hem sevip hem nefret etmek sadece kadın erkek ilişkilerinde olur sanırdım eskiden. manyak ötesi bir kedi o. ölür müsün öldürür müsün ile mi açıklayayım, allahım neydi günahım mı diyeyim, ne diyim bilmiyorum. ilk karşılaşmamız bir alışveriş merkezinin kapalı otoparkındaydı. otoparka inen yürüyen merdivenlerdeydim, bilirsiniz hemen her avm.nin bodrum katında bir petshop vardır ( keşke olmasa, yani evcil hayvanlar satılmasa ) petshopun kapısı önünde kafesler içinde bir sürü kuş, kuşlar kafeslerinde delice çırpınıyor ötüşüyorlar. ah dedim içimden ne oldu da bu kadar huzursuzlar. neyse baka, baka geçtim kuşların önünden ve kapıdan çıktım. ne göreyim, 5 aylık kadar aslan yeleli gri beyaz bir minnoş patilerini camekana dayamış kuşları izliyor. kuşlar ondan çılgın atarmış. uzatmayayım ay ay ay derken bir de baktım koşup kucağıma zıplayıverdi, ellerimi yüzümü yaladı. vallahi de billahi de beni o seçti. sürmeli yeşil gözler beni benden aldı ama ben sahipli sanıyorum tabi çünkü çok güzel. sağa sola baktım kimin bu der gibi. kapıda ki güvenlik kız yaklaşıp, " ay nolur alacaksanız alın, arabaların altında kalacak sonunda. çıkarıyoruz dışarı inatla geri geliyor " dedi. gelir tabi hava soğuk, napsın. yüzüne bakıp, gelmek ister misin benimle diye sordum. gözlerini kırpıştırdı. bunu evet olarak kabul ettim ama bir an karsızlık içinde kaldım birden ve onu kucağımdan sakince yere bırakmak istedim, dedim ki peşimden gelirse götüreceğim. ama o tırnaklarını bana geçirip kucağımdan inmeyi reddetti. başka seçenek yoktu, benimdi artık. yol boyu kucağımda uyudu, hatta pati masajı yaptı ki o zamanlar anlamını bilmiyordum acaba rahat mı değil şöyle mi tutsam derken neredeyse kaza yaptıracaktı, heycanlıyımda tabi, çocukluk yıllarından sonra ilk defa bir kedim olacak. neyse eve geldik, ertesi gün veteriner, ihtiyaçlar o bu derken yerleşti eve. sonra maceralar maceralar. sokakta büyümüş biraz ne de olsa, hastalıkları bitmiyor, nazı cazı bitmiyor. hadi bir arkadaşı olsun yalnız kalmasın derken ilerleyen zamanlarda kızımı sahipleniyorum. ama milo bir türlü sakin bir çocuk olmuyor. kızı da bezdiriyor, uzaklaştırıyor kendinden. dünya milonun etrafında dönüyor çünkü. koltukta oturuyor musun misal, gelip başında ivvvvvv ivvvvvv , kalk ordan ben oturacağım. mamayı mı beğenmedi deli dana gibi koşturuyor, canı mı sıkıldı kardeşine saldırıyor. hep huzursuz ve mutsuz. sürekli dışarı çıkmak istiyor. en sonunda vet. hekimimiz bırakın diyor, çıksın istediği zaman. böylece haftada bir kaç gün çıkmaya başlıyor. bir defasında kan revan içinde döndü, bacağını nereye sıkıştırmışsa artık kemiğe kadar yara açılmış. kalp zarında kalınlaşma var ve narin bünyeli olduğundan o sıra yine solunum yolları enfeksiyonu geçiriyor. narkozsuz dikiş attılar. yanında durmak istedim ama dikiş atılırken tabi ben bittim, en son hemşire çatladı ve beni çıkın dışarı diye azarladı. bunun gibi ne vet. olaylarımız oldu. bir geliyor kulağı ısırlmış, bir geliyor her tarafı kaka içinde say say bitmez. neden, çünkü dışarı çıkar çıkmaz kavga edeceği bir kedi arıyor. e sokak kedileri için sen çerezsin diyorum ama yok korkudan altına kaçırsa bile kavgayı kazandığına kanaat getirip uzaklaşan kedinin peşine takılıp yeniden başlatıyor kavgayı. hayatımda tanıdığım en inatçı canlı. kedi üstü bir inat hatta. ben onu o kavgalardan çıkarmaya çalışırken kaç kere ısırdı, tırmaladı beni sayısını hatırlamıyorum. daha beter bir şey var , onu dışarı bırakmayı reddettiğimde yatağıma işiyor. hele 3. kediden sonra daha çok işemeye başladı çünkü yatakta onun kokusunu alıyor. eğer dumanı uyurken yanıma almazsam milo onu stres topu gibi kullanıyor, yanıma aldığımda yine cezalandırılıyorum. diyeceksiniz ki böyle bir kedisi varken insan 3. kediyi alır mı, napayım çok hastaydı aylarca tedavi gördü iyileşti yuvalandı ama geri getirildi 2 kez. güvenemedim bir daha kimseye ve kalsın istedim. neyse dönelim işeme olayına, insan 3 günde bir yorgan yastık yıkar mı? yıkıyorum. eh o zaman gitsin sokakta yaşasın değil mi? ama o evini de seviyor diğer yandan. bir iki kez onu eve almayacağıma dair yemin ettim ve daire kapısın önüne yatağını kum kutusunu mamasını falan koydum artık burada yaşayacaksın istediğin zaman çık istediğin zaman gel dedim. ama eve girmek için miyavlayıp durdu, kapıyı tırmaladı, dayanamadım yada pes ettim diyelim. o kazandı yine. beni sevmiyor mu bu kedi? seviyor hem de çok, eminim. niye sevmesin, gayet cazip bir köleyim. ben de onu çok seviyorum, ona sarıldığımda ta ciğerimde hissediyorum "oğlum " diye. ama bazen çok yoruluyorum işte ve elimde ortasında koskocaman ıslak bir yuvarlak olan çarşafla yatağın ucunda otururken birden kalkıp kapıyı açıyorum ve o hemen koşup geliyor çıkmak için, merdivenlerden koştura koştura inerken o, seni çok seviyorum oğlum diyorum ve kapıyı kapatıp " ne olur geri gelmesin bu kez " diye de içimden diliyorum.